+359 896 700 700 |
|
Türkiye sadece markalı projelerine aldığı ödüller ile değil...
Türkiye sadece markalı projelerine aldığı ödüller ile değil aynı zamanda gökdelenleri ile de Avrupa liginde adından söz ettiriyor İstanbul Levent-Maslak hattı, New York olma yolunda hızla ilerlerken İzmir'den Mistral Tower, Türkiye'nin en yüksek 5’inci kulesi olarak adını duyuruyor. 1980 sonrası teknolojik erişilebilirlikle başlayan yükselme yarışı şimdilerde 200 metrenin üzerindeki binalar için sürüyor.
1930’larda New York’ta Empire State ile Chrysler binası arasında yaşanan anten payıyla önde olma azminin (!) bize bulaşması 2000’li yıllara denk geldi. Dünya kentleri içinde deniz ve doğa yanında tarih ve kültür mirasından nasibini alma konusunda en şanslı kentlerden biri olan İstanbul’da “yükselme hırsı” kenti kent yapan değerler içinde nerede durur? New York’u New York yapan “Adımın üstünde ad tanımam” kentleşme çizgisine, İstanbul’un ihtiyacı elbette yoktur. Ancak, kent merkezinde arsa değeri global ölçekte dünyanın en önemli kentleriyle yarışan İstanbul’da gökdelenlere karşı olmak “romantik bir tepki” ötesine geçemiyor. Yükselmek kaçınılmaz da, nasıl? Mikro klima, enerji korunumu, çevre, kent silueti, altyapı, trafik, teknoloji, sosyoloji gibi pek çok disiplinin aynı frekansta bu soruya cevap vermesi gerekiyor. İstanbul’un yüksek binalarla tanışması banka, genel müdürlük, plaza kavramları altında ofis binalarıyla oldu. Ofis binalarını gökdelen oteller izledi. Bugünlerde ise yükselme yarışında bayrak, “rezidans” ve “loft” kavramları altında konutların elinde. Kent merkezinde, göğe tırmananlar bir yana, özellikle kentsel dönüşüme tabi alanlarda ve hatta yeni yapılaşan arazilerdeki yükseklikler hayli dikkat çekici. Mutlaka her projede rezidans ve/veya home-ofis olarak bir ikonik yüksek blok görüyoruz.
Eski haberler
|
|